20 Aralık 2007 Perşembe

Kader

Evrenin tam ortasında bulunan bir gezegeninin, tam ortasında bulunan bir ülkesinin, tam ortasında bulunan bir şehrinin, tam ortasından geçen bir yolunun, tam ortasında duran bir adam, paltosunun yakasını yukarı doğru kaldırıp, boynunu biraz içeri çekerek kendini rüzgâra karşı savunmaya çalışıyordu. Son terk edilişinden bu yana tam 30 saniye geçmişti ama artık kendini o kadar da kötü hissetmiyordu. Adı neydi ki? “Bilmem” diye düşündü. Bu arada birkaç saniye daha geçmişti. Bundan önceki unutma rekoru 45 saniyeydi, bu 32-33 saniye sürmüştü. “İşte bu iyi” diye düşündü, sevindi. Kadının onu terkettiği yerde duruyordu hala. Yeni aldığı ayak kapları ayağını sıkıyordu biraz, özellikle sağ ayağını. Bu yüzden olsa gerek sağ ayağını havaya kaldırıp etrafına bakınmaya başladı. Ayağının havada olduğunu fark eden ilk kadının peşine takılacaktı. Bu arada da onun kadını fark edebilmesi gerekecekti. Bu yüzden etrafına hızlı hızlı, hiçbir şeyi kaçırmadan bakmaya çalışıyordu. Adam ön tarafa doğru baktığı sırada tam arkasında bulunan bir kadın ona doğru dikkatlice baktı. Aynı anda, adamın baktığı yerden doğru gelen bir kadın da adama baktı. Adam “işte” dedi, görebildiği yani ikinci kadının peşine takıldı. İşte buna “KADER” diyorduk…

19 Aralık 2007 Çarşamba

Çıkar yol: Çelişki

Alıntı yapmayı sevmem ama insan kendisiyle çelişmeden de duramıyor işte: Değer verdiğim bir abimin bloğundan;

"İnsan bazen bile, isteye kendiyle çelişir. Çıkmaz yolda olduğunu bildiği halde, yine de yürümek ister. Acıyla, ayıyla boğuşur gibi boğuşur, yenilmekten zevk alır. Zamanla güçlenir, acının şerbeti dayanıklılığını arttırır. Duvara çarpana kadar gitmek ister. Bu, vasat ahlak anlayışının hazmedemeyeceği, sıradışı bir eylemdir. Beyin kıvrımlarının farklılığından doğar bu tuhaf dürtüler."

daha fazlası için tıklayıp takılabilirsiniz

4 Aralık 2007 Salı

Tahrip

İki gönlün bir olmasıyla kerhane olan samanlığın sağ yanındaki ufak delikten içeriyi gözetleyen çocuklar, elleri önlerinde, tüysüz suratlarında sinsi gülümseyiş ile yaptıklarını ayıp bulan ama bunla da gurur duyabilenler. Saklanıp saklanıp zamanı gelmeyen ama son kullanma tarihi de geçmemiş samanların üstünde çığlık çığlığa bir adam, bir kadın, bir de samanların arasında ki böcekler. Kadının başı arkaya eğik, düştü düşecek ama bu durum çocukların umurunda değil, adamın da.

Med-cezirlerle adam ve kadın işlerini bitirirler lakin çocuklar bitiremez, zaten çocukların işleri hiç bitmez… Samanlığın çatısından damlaya damlaya göl olan suda elini yüzünü yıkar adam ve kadın, aklanırlar, hiçbir şey olmamış gibi. Çocuklar onlar kurumadan fermuarlarını çekip kaçmaya başlarlar bile… Adam kadının sırtında ki böceğe, başparmak içini orta parmak tırnağının üstüne getirdikten sonra orta parmağını hızlıca ileri doğru ittirerek, vurur. Çıtt.

1 Aralık 2007 Cumartesi

Yaşamın Tadı

Yeterince ekşi ve bu aralar biraz terli, dolayısıyla tuzlu. Ya da dilimin neresine değdiğine bağlı yaşamın tadının tadı... Katı olmakla birlikte zaman içinde çabuk çözünen bir yapı, su ve tuz misali veya şeker...

Ne yapsa yaranamayan, yaransa da tatmin etmeyen... Çünkü hep damağında lezzetli bir tat duymak isteyenlere zaman zaman da olsa kötü tatlar bırakan ve hep o kötü tatla anılan yaşam.

“Sen benim hep dilimin tatlı yerine değdin.. Ama ben tat almayı çoktan bırakmıştım.”