26 Nisan 2011 Salı

Bazen Şeyler

Mutsuz bir sekizgen mutlu bir yengeçi andırıyor. Kimin daha mutsuz olduğu kurayla belirlenir böyle durumlarda. Kimsenin mutsuzluk hakkı kimseye geçmemeli. Sen de biliyorsun aslında kimsenin kaybetmediğini. Kazandıkça daha çok sekizgene benziyor bu yüzden yengeç. Sevimsiz olamıyor ki her mutsuzluk. O da bir marifet. Gülesin gelir bu yüzden mezarlıklarda. İlk sen gülersen ben kesin gülerim. Hep böyle oldu bu. Sen gelirsen ben hep gelirim. Bak yine aynı şey oldu. Kendinden emin her cümle bir sonrakini kıskanıyor. Anlamlar azalıyor, kahveler ve sigaralar. Yine de Cuma okul çıkışı iyimser olmayı öğrenebiliriz. Saçma bir şey söylemezsem ölürüm ayrılırken. Ölürsem gülersin. Sen gülersen ben kesin gülerim. Hep tekrarlıyorsun deme. Her şey ayrı yazılıyor.

13 Nisan 2011 Çarşamba

Yoldur Gidilir

Sonsuz bir baş ağrısı. Buna mideniz mutlulukla asit salgılayarak eşlik ederse, ayaklarınız hiç de bu duruma kayıtsız kalmayacaktır. Böyle bir haldeyken bir kuşun kafanıza hayatınızı komple sıçmasının bir anlamı yoktur. Zaten anlamı olan şeyler kuşun götü kadardır bazen ve bunu görmezden gelebilirim diye sevinebilirsiniz. Ama ayaklarınız ağrıdığı için dinlenmek istemeniz başınızın zonklamısından dolayı zorunluluğa yol açıyorsa, oracıkta bırakmalısınız her şeyi. Her şeyi bırakmak için hiçbir şey yapmaya gerek yoktur. Her şey çilekten ya da babanızdan aldığınız 10 kağıttan daha kırmızı değildir çünkü. Oracığa bırakırsanız kendinizi, kafanızdaki düşünceler bir Cuma günü dağılan ilköğretim okulunun tepeden çekilmiş görüntüsüne benzer ve ben hayatım boyunca dağılan bir okul kadar hüzünlü bir şey görmedim desem abartmış olmam.