12 Haziran 2011 Pazar

Şimdiki Zaman

Sonra demek şimdi değil demektir. Kediler sonra demez, şimdi yapar. Çilek de yerler. Sana bunu anlattığımda “vişne sanıyordur çileği belki de” dedin. Bu kadar güzel demedin ama o kadar güzel anlattın gözlerime bakarken. Keşke bakışların anlamını saniyeden başka bir ölçme birimi olsa dedim içimden. Bu yüzden birini dinlerken hep önüme baktım ve her anın bitmesini istediğimde sanırım 10 yaşındaydım. Hatırlamayı unutabildiğimde 21. Müziği geç keşfettim, Olcay’ı geç anladım. Ablam olsaydı onu tekmeleyeceğim için çok pişmanım. Merdivenler iner, yokuşlardan çıkarım. Nerden inersen çık, her yolun eve gidebilmesi sinirimi bozar. Kapımı yumruklarım bu yüzden. Ben değil, anahtar deliği çok alıngan. “Sonra konuşalım” dediğinde alınmadım. Şişelerin kapakları alınan, kitapların sayfaları, asansör numaraları, hoparlörün cızırtısı, merdiven basamakları, en çok da Balgat’ın yokuşları. Utancından varmak istediğin yere hemen ulaştırır seni. Yanlış durakta düğmeye bassa, laf yememek için iner Balgat arabadan, yokuşları da arkasından, ben de onların. O yokuşun başında demiştin “burada ayrılalım”. Arkana bakmış, “sonra konuşalım” demiştin. Şimdi evlendin.

1 Haziran 2011 Çarşamba

Uzun 2000'ler - 1

Bazen şeyler bir süre sonra ödeve benziyor. Yapmak zorunda oluyorsun. Yapmazsan azalıyorsun. En son Lise 2 de Kemal’le birlikte kompozisyon yazmadığım için ikmale kalmıştım. Hoca bir şiiri kompozisyon haline getirmemizi istemişti. Pencereleri hatırlıyorum şiirle ilgili. Bir de bir kuş ya da adam. Hepsi aynı sonunda. Yazamamıştık öyle zorlayınca, çoktan seçmeliydik. Verdiğin kadarını alıyordun bizden. Vermezsen tükeniyorduk. Kapıyı vurup çıkmıştık. Hoca da sınıfta bırakmıştı haklı olarak. O zamanlar Edebiyat’tan kalınca bütün derslerden kalmış sayılıyordun, bir de Almanlar yenilince yenik. Ama biz kim yenilse yenik sayılıyorduk. İtinayla yenilirdik. Gazetelerdeki ölüm ilanlarına birbirimizin resimlerini yapıştırırken bazen yalandan değil gerçekten ağlardık. En yakın arkadaşımla aynı mezarlığa gömülür, bazen de ben onun cenazesini taşırdım. En fazla gazetede ismi olanın  sırası tabut olur, sıra omuzlarda dolanırdı. İmam-Hatip’li bir arkadaş cenaze namazını kıldırır, yakalarda da resimler olurdu. Merhumu genelde iyi bilirdik. Cenazelere talimliydik. Lise bizim için çok acıklıydı. Ama en çok Olcay okulun arkasında üst sınıftan bir kıza çıkma teklif ettiğinde yenilmiştik. En az 10 kişi birden. Tek tek. Haddini bilerek. Yine de güzel şarkılar, bahçelerinde erik olan iddaasız ara sokaklar ve çilek yiyen kediler biliyorduk. Öyle deme, kedilerden herkese bahsetmiyorduk. Yolları çok yürüyünce galip sayılıyorduk ama kimse yenilmiyordu. Durdurmak için yalandan el ettiğimiz taksiciler ve geri dönüşüme gitme umuduyla beklerken sinirlenip kırdığımız bira şişeleri hariç. Sigaramız hep bitiyordu, bir de yollar. Biten her yol eskiden nedense hep eve gidiyordu. Her ev de mutsuz bir geceye.

26 Nisan 2011 Salı

Bazen Şeyler

Mutsuz bir sekizgen mutlu bir yengeçi andırıyor. Kimin daha mutsuz olduğu kurayla belirlenir böyle durumlarda. Kimsenin mutsuzluk hakkı kimseye geçmemeli. Sen de biliyorsun aslında kimsenin kaybetmediğini. Kazandıkça daha çok sekizgene benziyor bu yüzden yengeç. Sevimsiz olamıyor ki her mutsuzluk. O da bir marifet. Gülesin gelir bu yüzden mezarlıklarda. İlk sen gülersen ben kesin gülerim. Hep böyle oldu bu. Sen gelirsen ben hep gelirim. Bak yine aynı şey oldu. Kendinden emin her cümle bir sonrakini kıskanıyor. Anlamlar azalıyor, kahveler ve sigaralar. Yine de Cuma okul çıkışı iyimser olmayı öğrenebiliriz. Saçma bir şey söylemezsem ölürüm ayrılırken. Ölürsem gülersin. Sen gülersen ben kesin gülerim. Hep tekrarlıyorsun deme. Her şey ayrı yazılıyor.

13 Nisan 2011 Çarşamba

Yoldur Gidilir

Sonsuz bir baş ağrısı. Buna mideniz mutlulukla asit salgılayarak eşlik ederse, ayaklarınız hiç de bu duruma kayıtsız kalmayacaktır. Böyle bir haldeyken bir kuşun kafanıza hayatınızı komple sıçmasının bir anlamı yoktur. Zaten anlamı olan şeyler kuşun götü kadardır bazen ve bunu görmezden gelebilirim diye sevinebilirsiniz. Ama ayaklarınız ağrıdığı için dinlenmek istemeniz başınızın zonklamısından dolayı zorunluluğa yol açıyorsa, oracıkta bırakmalısınız her şeyi. Her şeyi bırakmak için hiçbir şey yapmaya gerek yoktur. Her şey çilekten ya da babanızdan aldığınız 10 kağıttan daha kırmızı değildir çünkü. Oracığa bırakırsanız kendinizi, kafanızdaki düşünceler bir Cuma günü dağılan ilköğretim okulunun tepeden çekilmiş görüntüsüne benzer ve ben hayatım boyunca dağılan bir okul kadar hüzünlü bir şey görmedim desem abartmış olmam.

21 Mart 2011 Pazartesi

Cümle Arası Anekdotlar-4

Evde çarpışan arabalarla oynuyordum.
Top geldi ayağıma.
Hassiktir dedim.
İleri ittim olacakları.
Kediyi bindirdim arabaya, vurdum topa.
Top kediye çarptı, araba bana.
Bu işte bir değil bir çok yanlışlık olmalıydı, olmadı.
Her şey gibi bu da olmadı.
Çocuk başladı ağlamaya, zaman başladı ağlamaya.
Herkes çarpışan arabaya binmek istiyordu, kedi inmemek.
Kasaptan borca ciğer aldım, koklattım kediye.
Kedi havalarda.
Şimdi koydum zamanı arabaya, bir tekme de ona.
Araba çarpıştı duvarla, ben çocuk oldum, çocuk araba.
Bindim çocuğun sırtına.
Akıt dedim zamanı, zaman akmadı.
Çocuk yine ağladı battaniye altı.
Dedi zaten doğru akıtsaydık zamanı, ben çocuk olurdum sen baba.

19 Mart 2011 Cumartesi

Yaşlanma Kılavuzu


Uyan. Yataktan çık. Yataktan çıkmadan uyanmış saymazlar seni, sen sayarsın, bu önemli değil. Çişini yap. Elini yıka, yüzün kalsın. Yüzünü yıkamayı sevmezsin. Uyku mahmurluğu hoşuna gidiyor. Biraz saçlarını düzeltebilirsin, çok tipsiz olma. Düzelt. Mutfağa dal.  Adettendir; buzdolabını açıp göz gezdir. O sırada başka şeyler de düşünebilirsin. Çay suyu koy. Buzdolabını tekrar aç, yumurta var mı diye bak. Bugün ne işin var? Muhtemelen bi işin yok. Kapadın buzdolabını. Niye açtığını unuttun. Yumurtalara bakacaktın. Fazla uzaklaşmamışsın, tekrar aç, bak. Yumurta var, güzel. Ekmek de varsa sabahı kurtardın. Sana yetecek kadar var. Şurada da biraz bölük pörçük var, mükemmel. Çay suyu kaynayana kadar bilgisayarı aç, kimsenin mail atmadığını gör. Bilgisayarın fan sesini sevmiyorsun, kapat hemen. Bilgisayar susana kadar hareket etme. Sustu. Televizyonu aç. Çayı demle. Az sonra yumurtanı yapacaksın. Biraz oralarda gezin, kafan açılsın. Telefonunu kontrol et. Kimse aramamış. Zaman öldür. Yumurtanı ye, çayını iç. Hadi bi de benden iç. Bi daha mı? Hadi onu da iç. Bu son mu? İç iç. Ohhh. Şimdi ne yapacaksın. Aklın dışarı çıkarsan evde , evde durursan dışarıda kalır. Biraz öylece dur. Kafanda kur ne yapabileceğini dışarıda. Tahmin edebiliyosan çıkmazsın, çıkmış kadar olursun zaten. Şimdi öylece dur, dünyayı zihnine kur: Öğüt veren arkadaşlarınla mı, öğüten kadınlarla mı buluşacaksın? Belki bir film izlerim diye içinden geçiriyorsun, şöyle bir düşündün ne izleyebileceğini; sıkılıdın. Okuduğun kitaba devam etmek istiyorsun ama o da içinden gelmiyor. Bazı düşünceler istiyorsun, senin olan bazı düşünceler. Düşünceler kedi gibiler, canları istiyince sana geliyorlar. Şimdi yoklar, yürürken gelirler peşinden ama o zaman da sen not almazsın, ödeşirsiniz. Çatılardan yürümeli belki. Ama o kadar da maceracı değilsin. Çıkıp dolaşıp kaç adım attığını sayabilirsin? Kendine güvenemezsin, kesin kafan karışır. Herhangi bir otobüse binip bi yerlere git? Yine de içinden bir şeyler seni yönlendiriyor değil mi? İstemeden de olsa bineceğin otobüsü, gideceğin yolları seçiyorsun. Çık önüne ilk gelene aşık ol. Peşinden koş, hayatını ona ada. Sevmediğin bir adama yumruk at. Ayakkabılarını çıkar. Bakkala Cino, elektrikçilere mıknatıs, tuhafiyeye mezura, polise kimlik sor. Sor, yap, et. Şimdi kendin bile inanmıyorsun bunlara. Hayal kurarken bile özgür değilsin. Sen en iyisi mi sakın saate falan bakma, bakarsan anında yaşlanırsın.

9 Mart 2011 Çarşamba

Rüya Tabiri - Barış Manço

Sual: Geçen gece rüyamda Barış Manço'yu siyah beyaz televizyonda cünbüş çalarken gördüm. Gördüm diyorum çünkü ses gelmiyordu ama öylesine güzel çalıyordu ki gözümü alamıyordum. Bir süre onu izledim, sonra gözgöze geldik Barış Manço ile. Duyamadığımı belirten işaretler yaptım, o da nasıl olduysa beni anladı ve bazı talimatlar verdi. Gerisini çok fazla hatırlamıyorum. Nedir bu rüyanın hükmü?

El Cevap: Bir kişinin rüyasında Barış Manço görmesi; o kişinin hakkında hayırlara vesile olacak olayların gelişmesine ramak kaldığı, ramak kalmasa bile en azından ümit olduğu, ümit olmasa da abartmayın lan, bu kadar karamsar olmayın anlamına gelir gibi yapıp, bazen de rüyada Barış Manço görmek; kişinin düzenli olarak berbere gitmediğine, yakında bayram olacağına(detaylı bilgi için bknz: rüyada bayram günü görmek) sofrada berekete, ama hemen sevinmeyin bakkala yüklü bir borca, eğer bekar iseniz kol düğmelerinzin kopacağına, değilseniz karınızın onları dikeceğine, öğlen yemeğinde domates biber patlıcan közleyeceğinize, yok daha neler, onlar şarkı isimleri sadece derseniz de rüyada Barış Manço görmek; kimi zaman uzaktan gelen bir akrabanın kolormatik gözlüklerine kıl kapacağınıza, koparılmış ekmek ucuna, zor bi sudokuya, sabah seher vaktine, yatmış iddia kuponuna, masaüstünüzde duran önemsiz bir kabloya, çayın zevk vermeyen beşinci bardağına, yol çeviren anketörlere, hayır diyemiyen sana, tüten sobaya, arı sokmasına, bardağın boş yarısına,  sürekli öğüt veren arkadaşlara, sürekli öğüten sevgililere, göz yaşı kurumasına, yine de sürekli aşık olan sana, yazılanlara inanırsan da az bir vakte kadar senin için bir devrin kapanıp yeni bir devrin başlayacağına delalettir.

3 Eylül 2010 Cuma

Hep Kılavuz

"Belli belirsiz gülümseyerek bana tatlı tatlı baktı. Olağanüstü bir göt, büyük bir göt. Böyle bir göt size öyle baktığında nasıl biri olmalı? Nasıl tutmalı kibriti, sigarayı nasıl yakmalı, pencereden nasıl bakmalı, nasıl konuşmalı onunla, nasıl onun karşısında durabilmeli, nasıl soluk almalı? Bunları bu dersanelerde hiç mi hiç öğretmezler. Ve benim gibileri işte bu tür bir çaresizlikte, yüreklerinin atışlarını gizlemeye çalışarak kıvranırlar."

Yine Hayat - Orman Pamukçuk

Kaset Loop

Anneni öp, öp. Tişörtünün yakası? Bırak annen düzeltir. Düzelt, düzelt. Ayakkabılarını giymeyi unutma. Bağcık sağ, bağcık sol. Güle güle de, el salla. Sağ el mi sallanır sol el mi düşünme. Karar ver sol el, salla salla. Yeter. Dış kapıyı iyi çek. Şimdi göbeği içeri çek. Kontrol et. Göbeği. Kapıyı. Önce ev merdivenlerini çık, çık. Saymayı bırak. Tamam, 9. Ortalama 15 cm, 9 çarpı 15? Zihni yorma. Sağdan mı soldan mı karar ver. 135. Soldan düz yol kısa ama tanıdık çok.

7 Mayıs 2010 Cuma

Saat 3:00


"Çeşm-i yeşil derler, yine muhabbetin ortasından girenler; sıralamalara ayak uyduramadan gecenin üçünde. Bir düzen olsaydı böyle mi olurdu halbuse? Redif de bir kafiyedir en nihayetinde kendince.  "

Devrik cümle kurup girizgahı karizmatik eylemeye çalışan ama yazdıklarından emin olamadıkları için ismini gizleyen, bu yüzden ancak 5 yıl sonra kendisi olacak olan amatör yazarları  buradan, sizin nezdinizde, tıkırtıyla anıyorum sevgili bayan. Redif kafiyenin önemini, rüyada demli çay görmenin gizemini, gözlemenin yanık yerini, yakında sofralarımıza gelecek olan karpuzun göbeğini ve hiç bir zaman onun kadar önemli olamamış olan kavunun titrek hüznünü de araya sıkıştırmayı unutmuyorum. Umuyorum iyisiniz ve afiyettesinizdir. Bir yukarıda yazdığım meyve ve sebze türünden yiyecekler gece aç olan karnımın tahayyülleri olup; birden, aniden elimden çıkıvermişlerdir ve bana ayırdığınız bu kalbiniz kadar temiz sayfayı hemencecik dolduruvermişlerdir. Dahası da vardır onların ama ben zaman kaybı olmasın diye onları bu kalbiniz kadar temiz sayfaya yazacak kadar budala değilim. Budalalığımın bir kısmı başıboşluğumdan ileri geliyor olup, karşı tarafa zarar vermeyecek kadar zararlıdır kendince; kendime. Sanki bir şey demeye çalışan bu satırların da aslında bir getirisi olmadığını da ancak sigaramdan bir nefes çektikten sonra çayımın hiç bir zaman ilk bardak kadar zevk vermeyecek olan ikinci bardağının ortalarına geldiğimde anlıyorum. Siz de anlıyorsuz değil mi, bu kalbiniz kadar temiz -ayşe teyzesi cıırtt- olan pür-i pak sayfada yazılanları? Eminim anlıyorsunuzdur Genç Werther'in Gacılarını, Raskolnikov'un Acılarını, Aki Kaurismaki'nin Japon olmamasını, Noi Albinoi'nin soğuk algınlığını. Bence anlıyorsunuz, anlıyorsunuz ki bu kahrolası kader bir şekilde bu yazıyı yazdırıyor. Anladığınıza dair ip uçlarını ara ara, yollarda süren serkeş hayatımda veya  rüyalarımda görünen imgeli güzel anlarda görüyorum. Anlıyorum o vakit budalalığımın bana verdiği yetkiye dayanarak sevgili bayan: O ip uçları, ince mizah anlayışı orada, sizde mevcut, sadece bekliyor. Ama yine budalalığımın bana verdiği gururdan dolayı gitmiyorum rüyamın peşinden. Şimdi şiirlerdeki gibi sisli, puslu değil de, alabildiğine düz ve az sonra gündüz olacak olan gecenin içinde durmuş düşünüyorum kendimce: Redif de bir kafiye midir acaba kendince?

31 Mart 2010 Çarşamba

Rüya Yorumu - Jim Jarmusch

Rüyada Jim Jarmusch görmek yakın bir zamanda mutluluğa ulaşacağınızı, bu mutlulukla yetinmeyip daha da farklı şeyler deneyeceğinizi gösterir. Kimi zaman da rüyada Jarmusch görmek düşük bütçe ile aile geçiminizi sağlayacağınızı, açlık sınırında bağımsızlığınızı ilan edeceğinizi gösterir. Bazı durumlarda ise Jarmusch görmek sevdiğiniz bir yakınınızı göreceğinizi ya da o yakınınızın aslında yakınınız olmadığını öğreneceğinize de dalalettir. Rüyada Jarmusch görmek bazı durumlarda da sağlık, bolluk, orta metraj bir hayat ve hayata film look ile bakacağınıza dalalettir. Filmlerinizde alan derinliğini azaltıp, yalan derinliğinizi arttıracağınıza, kısa çöp çekenin ilk ölmeyeceği olacağına, şişman olanın duyarsız olacağına, gözlüklü bir anti-kahraman yaratabileceğinize, 5+1 ses sistemine, 2 çarpı 2 = 4 yalanına ve Dostoyevski'nin kankalığı mertebisine dalalettir. Aynı zamanda rüyada Jarmusch görmek boş cd lerinizin dolacağına, kumandanın pilinin azalıp kanalları zorla zaplayacağınıza, buzdolabının çalışma sesine alışacağınıza, 2GB'lık flash belleğinizin kaybolacağına, kentin telefon rehberinde arayacak tanıdık bulamamaya, doğalgaz kesintisine, güçlü rüzgar esintisine, enseye berberin şakayla karışık vuracağına, gazozu ağızla açmaya, asiti kaçmış kolayı içmeye, dolapta kalmış iki günlük sebze yemeğini yemek zorunda olmaya, faresiz bilgisayar kullanmak zorunda kalmaya, sevdiğiniz bir kitabı okumanın içinizden gelmemesine, bir mecliste oturacak sandalye bulamamaya, askerde devre kaybına ve güzel kız sevme ayıbına da dalalettir.