1 Haziran 2011 Çarşamba

Uzun 2000'ler - 1

Bazen şeyler bir süre sonra ödeve benziyor. Yapmak zorunda oluyorsun. Yapmazsan azalıyorsun. En son Lise 2 de Kemal’le birlikte kompozisyon yazmadığım için ikmale kalmıştım. Hoca bir şiiri kompozisyon haline getirmemizi istemişti. Pencereleri hatırlıyorum şiirle ilgili. Bir de bir kuş ya da adam. Hepsi aynı sonunda. Yazamamıştık öyle zorlayınca, çoktan seçmeliydik. Verdiğin kadarını alıyordun bizden. Vermezsen tükeniyorduk. Kapıyı vurup çıkmıştık. Hoca da sınıfta bırakmıştı haklı olarak. O zamanlar Edebiyat’tan kalınca bütün derslerden kalmış sayılıyordun, bir de Almanlar yenilince yenik. Ama biz kim yenilse yenik sayılıyorduk. İtinayla yenilirdik. Gazetelerdeki ölüm ilanlarına birbirimizin resimlerini yapıştırırken bazen yalandan değil gerçekten ağlardık. En yakın arkadaşımla aynı mezarlığa gömülür, bazen de ben onun cenazesini taşırdım. En fazla gazetede ismi olanın  sırası tabut olur, sıra omuzlarda dolanırdı. İmam-Hatip’li bir arkadaş cenaze namazını kıldırır, yakalarda da resimler olurdu. Merhumu genelde iyi bilirdik. Cenazelere talimliydik. Lise bizim için çok acıklıydı. Ama en çok Olcay okulun arkasında üst sınıftan bir kıza çıkma teklif ettiğinde yenilmiştik. En az 10 kişi birden. Tek tek. Haddini bilerek. Yine de güzel şarkılar, bahçelerinde erik olan iddaasız ara sokaklar ve çilek yiyen kediler biliyorduk. Öyle deme, kedilerden herkese bahsetmiyorduk. Yolları çok yürüyünce galip sayılıyorduk ama kimse yenilmiyordu. Durdurmak için yalandan el ettiğimiz taksiciler ve geri dönüşüme gitme umuduyla beklerken sinirlenip kırdığımız bira şişeleri hariç. Sigaramız hep bitiyordu, bir de yollar. Biten her yol eskiden nedense hep eve gidiyordu. Her ev de mutsuz bir geceye.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder