21 Kasım 2008 Cuma

Iletilmis Bir Ileti

Yolladığım bir maili bloğumda paylaşmak istedim.

Biraz baktım programa.. Bu çocuklar bu cümleleri kurmayı kimden öğreniyorlar? Neden herkes tek tipleşiyor? Ve dahası neden bu konuları düşünüyorlar, bilemedim. Yersiz yersiz alkışlamalarına ise hiç girmeyeceğim. Okurken de huzursuzdum gençliğimizden, şimdi de öyleyim. Yine de ne çıkarsa oralardan çıkacak ama sistem otomatik canavarlar yaratıyor; beyinsiz ve tek tip. Beğenmediğim bu gençlikten beni ayıran belirgin bir şey var mı bilmiyorum ama geldiğim şu noktada görüyorum ki ben onlardan biri değilim. Olsaydım sana burada bu lafları anlatmaya çalışmak yerine ilgiyle o programı izler ve ertesi gün görüşeceğim arkadaşlarım için konuşacak malzemeler toplardım. Oysa benim için her şey bir malzeme ve benim ertesi gün konuşacak arkadaşım yok:


Yolda yürürken yanımdan geçen adamın ensesinden sana bir hikaye uydurabilirim. Hemen sağımda dilenen kadının aslında çok mutlu-mesut bir hayatı olduğuna seni inandırabilir ve bu yalanda ısrar ederken çarpıştığım adamın gittiği yerle ilgili ısrarcı tahminlerde bulunabilirim. Tahminle kalmaz o adamı takip eder, eğer benim düşündüğüm yere gitmiyorsa hemen yönümü değiştirip bir taksicinin kornası ile taciz edilebilirim. El ele tutuşmuş gençlerin ağızlarına kelimeler uydurup birbirine düşürebilir ve mutlulukla sana çok sevdiğim bir filmi kendim çekseydim nasıl olurdu diye anlatabilirim. Müzisyenlere duyduğum kinin aslında müziğe karşı olan yeteneksizliğimden ileri geldiğini alt benliğime istemeden de olsa kabul ettirdikten sonra, sevdiğim bir şarkının sözlerini yalan yanlış kulağına fısıldar ve sonuna şarkıda olsun olmasın "seni seviyorum" ekleyebilirim. Pastanede oturanlarla hastanede yatanların ortak yönlerini bir bir sayar ve sevdiğim bir mezarlığa seni gezmeye götürebilirim. Hızlı matematik hesapları yaparak ölülerin yaşlarını hesaplar "ah ne kadar da gençmiş", "zaten yeterince yaşamış" , "tam da ortasındaymış ömrün" gibi cümleler kurabilirim. Bu esnada sen yanımda olabilir ve hayal gücümün bizi(bu ilk bizli cümlem!!) itelediği bu trajedinin tam ortasında umarsızca gülerek "ben de seni" diyebilirsin. Ben uzun uzun "ben de seni" cümlesinin altında ki samimiyetini tartarken gözlerinde gördüğüm samimiyete kendimi kaptırıp, yavaş yavaş adımlarımızı senkronlayabilirim. Bu uyumun bizi getirdiği yeni yeri önemsemeden yoldan geçen insanların az sonra evlerine gittiğinde neler yaşayacakları ile ilgili tahminlerde bulunur ve biz de bir evde yaşasak neler olur diye seninle iddiaya tutuşabilirim. Her iddiayı kaybettiğim gibi onu da kaybedebilir ve iddiayı sen kazandığın için senden daha çok sevinebilirim... ... ... Böylece uzayıp giden hayal gücümün bana gösterdiği hayallerden şimdi sıyrılıp gerçeğe döndüğümde uykumun gelmiş olduğunu ve artık yatma zamanının geldiğini anlıyorum. Rüyamda göreceğim güzel şeyleri bu mesajın iyimserliğine yorup, sabaha bir gülümsemeyle başlamayı deneyeceğim.

Aslını istersen canım hiç olmadığı kadar çok sıkılıyor ve bunları o yüzden yazıyorum. Yine de sonuna kadar direniyorum ve hayatın beni getirdiği yere iyimserlikle bakıyorum. Banane diyeceğini ve yukarda yazdıklarımın seni zerre kadar ilgilendirmeyeceğini bilsem de bu satırları yazmaya devam ediyor ve uzun zaman sonra sana iyi geceler diliyorum.

1 yorum:

  1. yer çekiminin sıfır olduğu bir boşlukta boşu boşuna gezerken, eskisi gibi okumaktan, izlemekten, bakmaktan, görmekten, duymaktan, anlamaktan, anlatmaya hazırlanmaktan bıkmışken ; bir o yana bir bu yana salınan bu yazıyla karşılaştım. Okudum iki kez, fakat üçüncüyü okumadım niye diye sorma zira okumaktan bıktığımı belirtmiştim.

    YanıtlaSil